3 Ağustos 2016 Çarşamba

Corsica


Fransız Rivierasından Korsanlar adasına yolculuk!

Sisli tepeler, masmavi plajlar, el değmemiş koylar.



Tarihine bakacak olursak yüzyıllar boyunca Cenevizlilerin, İtalyanların, İngilizlerin, Fransızların hatta  Osmanlıların  istilasına uğramış.
  
Cenova'nın zalimce yönetimi  yüzünden ada ayaklanmış ve Pasquale Paoli 1755'te Corsica Cumhuriyeti'ni ilan etmiş. Bu durum karşısında Cenova, 1768'de imzalanan Versailles Anlaşması'yla adanın yönetimini Fransa'ya bırakmış Paoli, aynı yıl adaya çıkan Fransızlara karşı 1 yıl başarıyla dirense de Porto Nuevo Savaşı'nda aldığı yenilgi yüzünden İngiltere'ye sürgüne gönderilmiş ve ada Fransa tarafından ele geçirilmis. Ancak Corsica halkının önemli bir bölümü kendini hiçbir zaman Fransız olarak hissetmemiş.
II. Dünya Savaşı'nda 1942-1943 arasında İtalya tarafından işgal edilen Corsica, 1975'te Fransa'nın 22 bölgesinden biri olmuş. Corsica'nın nüfusu 240.000'dir. Bunların yaklaşık %70'i Corsicalıdır. Corsicalıların %98'i hem Fransızcayı hem de Corsicacayı kullanıyorlar.

Corsica da Fransızca konuştuğunuz zaman İtalyanca cevap almanız yada İtalyanca konuştugunuz zaman Fransızca cevap verilmesi cok olağan.
  
İster teknenizle olsun, ister uçakla, isterseniz feribotlarla Akdeniz’in tarihle, hüzünle ve doğal güzelliklerinle harmalanmış bu güzel adasını mutlaka görmelisiniz.


 Corsica başlıca 2 ana bölgeye ayrılıyor; 
“Yukarı Corsica” Haute-Corse   ana merkezleri  Bastia olmak üzere ,Corte, Sartène ,
Saint-Florent , Calvi ve L'Île-Rousse bu bölgede yer alıyor.
“Güney Corsica” Corse-du-Sud  merkezi Ajaccio olmak üzere Porto Vecchio , Bonifacio ve Aleria bölgelerini içeriyor.

Bonifacio

Coğrafi olarak denizin ortasında bir dağ  olarak tanımlayabileceğimiz bu adada  doğa sporlarına ilgi çok yüksek. Ada ayrıca "Corsica Bölgesel Doğal Parkı"na sahip. Bu doğal parkta ender bulunan binlerce havyan ve bitki türü koruma altında. 1972'de oluşturulan bu park; Porto Körfezi'ni, UNESCO Dünya Miras Listesi'nde bulunan Scandola Doğal Rezervi'ni ve adanın en yüksek dağlarından bazılarını içeriyor

Corsica’nın 4 havalimanından en büyüğü Ajaccio şehrindeki Aéroport de Ajaccio Campo Dell’Oro. Onu Bastia’daki Aéroport de Bastia-Poretta takip ediyor. Calvi ve Figari ise küçük havalimanlarından..

Corsica&Sardinia Feribotlari ile Fransa dan Toulon ve Nice den Bastia, L’ile Rousse, Calvi ve Ajaccio bölgelerine 5-6 saat süren bir yolculukla, Italya dan Elbe adasindan 1saat 30 dakika ve Savona’dan Bastia’ya 6 saat 30 dakika süren bir yolculukla ulasılabiliniyor.

SNCM Feribotlariyla Marsilya’dan Bastia, L’ile Rousse, Ajaccio ve Porto Vecchio’ya feribot bulabilirsiniz tabii 12 saatlik bir yolculuğu göze alabilecekseniz.

Feribot saatleri gideceğiniz mevsime ve bölgeye göre sıklık gösteriyor, uçakla feribot bağlantınızı iyi yapmanız gerekiyor, risk alamayacağınız durumlarda konaklamanızı tavsiye ederim.



Evet adaya ulaşmak o kadar kolay değil, adaya ulaştıktan sonra da gezmek bir o kadar zor, ancak bu sayede ortaçağdan kalan kasabalarda doğanın binbir bakir hali ve el değmemiş plajlariyla bütünleşebiliyorsunuz.

Corsica alışageldiğiniz diğer Akdeniz adaları gibi değil, asi bir ada.
Çoğunlukla Fransızların ve İtalyanların Corsica’nın birbirinden güzel limanlarında bağlı tekneleriyle, her seferinde sanki ilkmiş gibi keşfettikleri koylarda yada karavanlarınla, arabalarınla, ailelerinle yaz tatillerini geçirdikleri , gençlerin çadırlarıyla, dağ motorsikletlerinle tatil yaptıklari bir bölge.
Ada o kadar büyük ki, yazın her gün onlarca feribot seferleriyle dolan bu adada üst üste insan dolu plajlar göremiyorsunuz.

Karavanları ve çadırları ile tatil yapanları ayrı muhteşem koylar, tekneleriyle gelenlere ayrı limanlar, kaldıkları bölgeye göre otellerde konaklayanlara beyaz kumu ve turkuaz deniziyle ayrı plajlar ev sahipliği yapıyor.

Deniz, güneş, kum ve fazlası diyorsanız doğru yerdesiniz.

Ben yine okuduğum bloglar sayesinde beklentime uygun çok doğru bir seçim yaparak tatil için daha sakin olan Corsica’nin Kuzey bölgesini seçtim.

La Balagne bölgesinde dağların altındaki turkuvaz paljlarda el değmemiş koylarda huzur dolu bir tatil imkanı yakaladım.

Belki bu süre içinde tüm Corsica’yı gezebilirdim ama hep diyorum ya.. sadece görmek için seyahat etmeyin o bölgeyi yaşamak için edin.


La Balagne Calvi’den  L’Ile Rousse’un kuzeyine Saint Florent’a doğru uzanıyor.




Kıyı şeridinin haricinde tepelerinde  Sant'Antonino, Speloncato, Pigna, Lumio, Aregno, Belgodère gibi birbirinden güzel ortaçağdan kalma köylerini gizliyor.


  
“Tramway de Balagne” plajların küçük treni ile Balagne bölgesindeki
Plage de Calvi, Sainte-Restitude - Pain de Sucre, Ondari-Arinella, Giorgio, Sant'Ambroggio, Algajola, Aregno, Davia, Bodri, Ile Rousse gibi  tüm plajlara erişebiliyorsunuz.



Biz tatilimizin merkezi olarak köpeğimiz ile seyahat ettiğimiz için ve onunla konaklayabileceğimiz en keyifli oteli L’Ile Rousse bölgesinde bulduğumuz için     
L’Ile Rousse’u seçiyoruz. Her gün ayrı bir koyda denizin ve güneşin tadını çıkarırken o da yemyeşil bir bahçeye açılan ve oradan küçük plajımıza uzanan pet dostu Santa Maria otelimizin odasında en keyifli tatilinin zevkini yaşıyordu. Kah çimlerde koşarak, kah sahilde kumlarda yuvarlanarak, denizin içinde kıyıda oynaşan minik balıkları yakalamaya çalışarak.


Corsica seyahatimize İstanbul’dan Nice’e uçarak başlıyoruz, Corsica’nın heyecanı ile Nice’de konaklamayı dönüşümüze bırakıyor, alandan doğruca limana hareket ediyor, 14.00 te kalkacak olan  Corsica& Sardinia feribotumuza yetişiyoruz.
Bagajlarımızı feribotun bagaj odasına bıraktıktan sonra 5 saat sürecek olan yolculuğumuz için üst salonda yerimizi alıyoruz. Hemen hemen herkes köpekleri ve kedileriyle seyahat ediyor. Feribotun güvertesinde ufak bir havuz  üst güvertede köpekleri gezdirmek ve tuvalet ihtiyaçları için özel bir alan var.
5 saat nasıl geççer derken geçiyor, 19 gibi L’Ile Rousse’a yanaşıyoruz. Otelimize girip odalarımıza yerleşirken muhteşem bir gün batımı manzarası bize hoşgeldin diyor ve Corsica tatilimiz başlıyor.



L’Ile Rousse

Corsica’nın orta çağdan kalma en eski yerleşim birimi
1848 yılına kadar adı Isola Rossa olarak italyanca anılmış.


Meydandaki kilisenin önündeki uzun palmiye ağaçları sanki özgürlük anıtı gibi göğe yükseliyor.


Merkezinde orta çağdan kalma evlerin dar sokaklarının her kıvrımında ayrı güzel bir restaurant ile karşılaşıyorsunuz bu restaurantlarda yemek yiyip Corsica şaraplarının tadına varmanız için rezervasyon yapmanız sart.

Sokaklarında gezerken tarih kokan pazarında alışveriş yapabilirsiniz.


L’Ile Rousse da gündüzleri boylu boyunca uzanan plajlar akşamları kumların üzerine yerleştirilmiş masalarla restaurantlara yerini bırakıyor.



Limandan bir yolla bağlanmış L’ile de la Pietra 15. Yüzyıldan kalma bir kaleye ve tepesinde 1857 yılında yapılmış bir deniz fenerine ev sahipliği yapılıyor. Bir saatlik sürecek yürümeyi ve tırmanmayı göze alamıyorsanız mutlaka merkezden kalkan turistik trenle bu adayı gezmenizi tavsiye ederim. Hele ki gün batımında Fenere çıktığınızda muhteşem bir manzara ile karşı karşıya kalacaksınız.



Calvi

La Balagne bölgesinin merkezi olan Calvi, güney bölgedeki Porto Vechio ile birlikte adanın en ayrıcalıklı ve yat limanı olduğu için en turistik bölgesi.


Kıyı şeridini izleyen Tramway de Balagne ile L’Ile Rousse’dan Calvi’ye muhteşem koylar eşliğinde yarım saatte ulaşıyoruz.


La Haute Ville (Kale bölgesi, yukari Calvi ) ve La Basse Ville  (Aşağı Calvi ) olarak ikiye ayrılıyor. Kalenin içindeki yerleşim bölgesi tüm mistik havasını korurken, aşağı bölgesi modern olarak gelişmeye devam ediyor.


Eskiden balıkçıların kullandığı limanı şimdi lux tekneleri ağırlıyor.
Daracık sokaklarındaki merkezi ve çarsısını minik dükkanlar süslüyor.


Bir yay çizen bembeyaz kumsalı ve turkuaz denizi sizi kucaklarken restaurantlardaki deniz mahsulleri size gizli lezzetler sunuyor.

Saint Florent

Bastia bölgesine 24km Ile Rousse a 47 km uzakta olan Saint Florent bir denizci kasabası.
L’Ile Rousse’dan Saint Florent’a tren yok. Sabah erken kiraladağımız araç ile yola çıkıyoruz. Dağların tepelerine ulaştığımızda, hayli virajlı yollarda nefes kesen manzaralara tanık oluyoruz. 


Bu güzel beldeye 1848 yılına kadar adı İtalyanca olarak San Fiorenzo deniyor.

Şehir 1440 yıllarında kalenin eteğine bu gün “La vieille ville” diye adlandırılan bölgeye kuruluyor.



Corsica’nın en güzel plajları “La plage de Saleccia” ve “La Plage de Loto” bu
bölgede bulunuyor


Bu eşi benzeri olmayan plajlarıyla ve festivalleriyle Saint Florent bölgesi adanın önemli bir sahil  beldesi haline geliyor ve “Petit Saint- Tropez” olarak anılıyor.

Plajlara Saint Florent’dan Port de plaisance limanından bindiğiniz taxi boatlarla ulaşabiliyorsunuz .

Haydi durmayın yaz bitmeden gidingidebildiğiniz yere!



16 Nisan 2016 Cumartesi

Hallstatt



Hallstatt’ı ilk ‘Dünyada görülmesi gereken 100 yer’ içinde farkettiğimde buraya mutlaka gitmeliyim demiştim. Daha sonra ‘Avrupa’nın en güzel 10 köyü’ içinde çıktı karşıma. Birbirinden güzel fotoğraflarını incelediğimde önce karlar altında en güzel olanı demiştim. Yeni bir yıla girmek için muhtesem bir lokasyondu. Fotoğraflara baktıkça baharda da kimbilir ne kadar güzel olur diye düşünürken geçen sonbaharda kendimi orada buldum.


Hallstatt’a hangi mevsimde giderseniz gidin, büyüleyici bir şekilde karşılayacaktır sizi.
Bizim 3 günlük Salzburg gezimizin ilk durağı oldu Hallstatt.


Salzburg havaalanndan araba kiralayabileceğiniz gibi otobüs ile de ulaşabiliyorsunuz Hallstatt’a. Tren İstasyonunun yakınında bulunan otobüs terminalinin bulunduğu Suedtiroler Platz’tan 150 numaralı otobüse binince son durak olan Bad Ischl’te iniyorsunuz. Bad Ischl’ten tren ile Hallstatt’a  ve son olarak feribot ile karşı kıyıya geçiyorsunuz.  Bizim tercihimiz araba kiralamaktan yana idi.


Arabaya binip navigasyonumuzu açtıktan kısa bir süre sonra kendimizi görsel bir şölenin içinde bulduk. Dağların eteklerinde süzülürken karşımızda ve yol kenarlarında sarıya kızıla boyanmış ağaçların yemyeşil kırların tablo gibi Avusturya köylerinin arasından ilerliyorduk. Hafızamıza kazımaya calıstığımız bu kareleri zaman zaman durup fotoğraflerken sanki doğa bizi Hallstatt’a hazırlıyordu. 1.5 saat süren yolculuğumuzda nefes kesen bir manzara karşısında hepimiz yolun ortasında kendimizi arabadan dışarıya attık. Karşımızda Hallstatt gölü bir yağlı boya tabloymuscasına sarının kızılın yeşilin mavinin tonlarında dağlardaki ağacların renklerinin göle yansımasıyla durgun dingin ve sessiz öylece karşımızda duruyordu.



Bu muhteşem manzarayı fotoğraflama heyecanımız bittiğinde sağımızda ağaçların arasından görünen boylu boyunca uzanan Hallstatt köyü bizi bekliyordu.



Karşımıza çıkan tünelden geçtiğimizde kendimizi Hallstatt’in içinde buluyorduk.
Arabalardan inip gölün kıyısına vardığımızda hepimiz büyülenmiştik. Bu tablonun içinde bir rüyadaydık sanki. Puslu dağları sarmalayan rengarenk ağacların eteklerinde uzanan Hallstatt bizi kucakliyordu.


Hani bazi anlar yada yerler vardir anlatılmaz yaşanır. İste Hallstatt öyle yerlerden biri. Fotoğraflarından çok daha büyüleyici .

Hiç vakit kaybetmeyin hemen gidin derim. Öyle uzun boylu tatil programı yapmaya da gerek yok. Bir kaç günlük kısa bir tatil sadece orayi bile görmeye değer.

Avusturya Salzkammergut Göller Bölgesi’nde Salzburg ve Graz şehirleri arasında yer alan Hallstatt’a Viyana dan trenlede ulaşmanız mümkün.

Hep diyorum yine tekrarliyorum, öyle  1.5 saatte gezilebilecek bir yer miş diyip görmüş olmak için gitmeyin, gidin ve yaşayın..

Bölgede neredeyse her evde yatak+kahvaltı veriliyor. Özellikle göl manzarasını gören tepe bir evi tercih ederseniz güneşin doğuşu ve batışı  esnasindaki o muhteşem manzarayı kaçırmamış olursunuz.


Gölün sakinliğine tezat heybetli dağlarıyla Hallstatt nefes kesen manzarasıyla
Avrupa’nın en eski yerleşim yerlerinden biri olmakla beraber UNESCO mirası listesinde yer alıyor.




  
Hallstatt’a ayrıca Kültür Mirası Müzesi görülmesi gereken yerlerden biri. Hallstatt’ın 7000 yıllık tarihini sergileyen müzede bölgeyle ilgili geniş bilgi edinebilirsiniz

Hallstatt, dünyanın ilk tuz madenine de ev sahipliği yapmakta, dilerseniz burayı da görün derim.










4 Mart 2016 Cuma

Côte d'Azur

Fransız Rivierası - Côte d'Azur



Yine bir yaz tatili için bu sefer rotamızı Fransa’nın Güney Kıyılarına doğru çiziyoruz.
Dillere destan Côte d'Azur, Toulon'dan Monaco’ya kadar uzanan, Altın Palmiye ödülünün verildiği Cannes şehri, plajlarıyla ünlü Saint-Tropez ve Nice.


Tatilinizi Nice merkezli organize edip, araba kiralayarak bu muhteşem bölgeyi en rahat bir şekilde gezebilirsiniz. 

St. Tropez, Cannes sahillerini gezip, birbirinden güzel plajlarda yüzüp, Monaco’nun eşsiz güzelliğine tanık olup, tarihi kasabaları ve ünlü Eze köyünü ziyaret edebilir, yorgunluğunuzu Nice’ de atabilirsiniz. 

Bizim gibi köpeğinizle seyahat ediyorsanız neredeyse tüm otellerde rahatça konaklayabiliyorsunuz.







Saint –Tropez

St. Tropez İkinci Dünya Savaşı sırasında güney Fransa'nın kurtuluş rolü ile bilinir. Marsilya’dan 105km Nice’ten 66km uzaklıktadır. İlk kez Fransız yazar Guy de Maupassant tarafından keşfedilen St.Tropez, 1956 yılında Brigitte Bardot’un oynadığı ‘’Ve Tanrı Kadını Yarattı’’ filmi ile sosyetenin vazgeçemediği tatil beldesi haline gelmiş. 1960 ve 1970'li yıllarda, Louis de Funes'in Saint-Tropez’de çevirdiği “Le jandarme” film serisi, kasabanın daha popüler olmasına katkıda bulunmuştur.




Kasabanın içine araba girişi yok. Aracınızı büyük otoparka park edip yürüyerek tüm kasabayı dolaşıyorsunuz. İsterseniz kendinize küçük bir tekne kiralayıp bununla ya da toplu olarak binilen teknelerle de gezebilirsiniz. Les Bateaux Verts veya Navette Bateau şirketlerinin tekneleri farklı saatlerde Vieux Port (Eski Liman) ve Nouveau Port (Yeni Liman)’dan hareketle Port Grimaud’ya gidiyorlar. Yolculuk 20 dakika sürüyor.




Port Grimaud Saint-Tropez bölgesinde mutlaka görülmesi gereken bir kasaba.Venedik benzeri inşa edilen bu kasaba 1962 yılında Fransız mimar François Spoerry tarafından tasarlanmış. Çiçekli terasları, pastel renkli evleri, kanalları ile bir masal kenti adeta. Her evin pencere şekli birbirinden farklı ve hiçbir ev diğeriyle aynı pencereye sahip değil.

Cannes


Cannes denince aklımıza ilk gelen şüphesiz kırmızı halı ve film festivalleri.. Festival binası Grand Auditorium, La Croisette olarak bilinen sahildeki ana cadde üzerinde bulunuyor. Ünlü Cannes plajı da aynı sahilde bulunuyor. Kaldırımlardaki ünlülerin el izlerini takip ederek kıyı boyunca yürümek, Carlton gibi lüks ve ünlü otel ve mağazalar boyunca etrafı seyretmek son derece keyifli.

Bu sakin, dingin şehirin dar sokaklarını, kilise ve kalesiyle Le Suquet te (Eski Cannes) ve ünlü alışveriş caddesi Rue D’Antibes’i gezebilirsiniz. Tatilinizde dinlenmek ve plajlarda vakit geçirmek ön planda ise Nice yerine bu bölgede konaklamanızı öneririm.




Antibes

Cannes ile Nice arasında, Cannes’dan 15 km mesafede tarih kokan sevimli bir kasaba. . Romalılardan kalma bu şehir şimdilerde Paris ve diğer kentlerden gelen fransızların sayfiyesi.. Eski şehir surlarla çevrilmiş, limanı lüks yatlarla çevrili, rengarenk bir yer.


Antibes‘te gezmeniz gereken üç önemli bölge var: OldTown, the Cap d’Antibes ve Juan-Les-Pins. Antibes, geçmişte Picasso ve Max Ernst gibi birçok ressamın altın yıllarını yaşadığı bir yer olmuş. Juan-Les-Pins’de yer alan 12. yüzyıldan kalma ve Monaco kraliyet ailesinin eskiden yaşadığı Grimaldi Şatosu’nda Musée Picasso var. Görülmeye değer bir yer. Picasso’nun resim ve heykellerinden oluşan, kapsamlı bir müze. Picasso, 1946’da şatonun bir bölümünü atölyesi olarak kullanmış ve 150 kadar eserini buraya bağışlamış. Fransız Rivierası’nda en az bir gününüzü bu bölgeye ayırmanızı tavsiye ederim.


Nice

Nice, Fransız Rivierası’nın başkenti. Nice- Villefranche Limanı çok fazla turistik gemiye ev sahipliği yaptığından Fransa’nın en önemli turizm merkezlerinden biri olmuş durumda. Fransa’nın sıcakkanlı, yaz aylarında 24 saat yaşayan bir Akdeniz şehri. Palmiyelerle süslenmiş uçsuz bucaksız sahillerinde 15’den fazla plaj var. En ünlüsü Baide des Anges..


Nice’nin geçmişi M.Ö. 2000’li yıllara dayanıyor. M.Ö. 350'lerde Marsilya'dan gelen Yunanlılar tarafından koloniye dönüştürülmüş. Nice ismini, Yunan Mitolojisi'ndeki zafer tanrıçası Nike'den almış. Cenova Birliği'ne katılan, ardından Emevilerin istilasına uğrayan kenti Osmanlılar almak istemiş. 1543'te Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki donanma Nice'i kuşatmış ama ele geçirememiş. 1860'da Nice’nin yönetimi Fransa'ya geçmiş. 




1900 yılında elektrikli tramvayın çalışmaya başlaması ile bölge kısa sürede hızlı bir değişim yaşamış. Sadece Fransızlar değil, bu hızlı değişim sonrası İngiliz asilzadeler de Nice’e yerleşmeye başlamışlar.



Vieux Nice (Eski Nice) şehrin ilk kurulduğu yer. Nefis fotoğraflar çekmek için bir süre zaman ayırmanız gerekiyor. Şehrin tarihi zenginliğinin büyük bir kısmı burada yer alıyor. Eski Nice, Ortaçağ'dan kalma tarihi dokusu ile özellikle öğleden sonra ve akşam saatlerinde, küçük dükkânları, otantik restoranları, kilise meydanlarına açılan dar sokakları, kafeleri, eğlence kulüpleri ile turistlerin uğrak yeri.
Promenade des Anglais sahildeki ana cadde.. Nice Havalimanı’na kadar uzanıyor. Keyifle gezebileceğiniz bir kordon.


Cours Saleya dünyanın en meşhur çiçek ve renkli antika pazarı. Nice’in sosyal yaşamının kalbinin attığı bu yerde ışıl ışıl aydınlatılmış binalarla farklı bir atmosfere bürünen sokaklar gece gündüz dolup taşıyor. 

Eze Köyü şehrin en tepesinde (deniz seviyesinden 427 metre) çıkmak için ara sokakların tamamını dolaşmanız gerekiyor. Özellikle fotoğraf tutkunu olanlar için gidilmesi gereken bir yer.

Köye MÖ 2000 civarında Romalılar tarafından yerleşilmeye başlanmış. Tarih içerisinde birçok ulusun yaşadığı hatta 1543 yılında Barbaros Hayrettin’in emriyle Türk askerlerinin de keşfettiği bir yer Eze. Hal böyle olunca da bir sürü kültürün varlığı ile inanılmaz bir mozaik çıkmış ortaya. 



14. Louis tarafından İspanya savaşı sırasında 1706 yılında tüm duvarları yıkılmış en son 1860 Nisan ayında Fransa’ya ait olduğu ilan edilmiş ve o tarihten bu yana da dünyanın her yanından turist akınına uğrayan bir yer. Chapelle de la Misericorde, Cathedrale St. Nicholas, Opera De Nice, Musee Matisse, Nice’te görmeniz gereken yerler.

Saint Paul de Vence Nice’ten yarım saat mesafede özellikle fotoğraf tutkunlarının görmesi gereken bir başka masal gibi bir yer. Buranın müdavimleri arasında Picasso, Modigliani, Colet, Cocteau varmış ve konaklama ücreti olarak resimlerini verirlermiş . Yves Montand ve Simone Signoret burada evlenmişler .



Eğer daha uzun bir tatil planladıysanız gezinize Sardunya adasını ya da Corsica adasını ekleyebilirsiniz. Nice’ten her gün Sardunya’ya veya Corsica’ya kalkan feribotlar bulunuyor. 





Monaco

Monaco

Monaco’yu “Cote d’Azur” Güney Fransa sahilleri  ile birlikte yazmak haksızlık olacak gibi geldi bana bu en sevdigim en minik ülkeyi anlatmak için.


Soyluluğunu, doğal ve sade zenginliğini o iki  koya saklamıs, sadece 4.5km karelik bu küçük ülke dünyanın en görkemli hayatlarınıi yasıyor oysaki... 


Vatikan'dan sonra Dünya'daki ikinci küçük bağımsız devlet olan Monaco’nun kara sınırları Fransa ile çevrili, eski Monaco şehri “Monaco Ville” ve sonradan inşa edilen alanlardan oluşur. Ülke Monte Carlo semtindeki gösterişli kumarhaneleri ile ünlüdür. Yüzölçümü bu kadar küçük olmasına rağmen ülkede bir stadyum bulunur. Havaalanı yerine heliportu ve tren istasyonu bulunmaktadır. Karayolu ve denizyolu gelişmiştir. Fontveille semti ile Monaco Ville'in bulunduğu yarımadanın arasında küçük, Monte Carlo ile Monaco Ville'in arasında ise büyük bir yat limanı bulunmaktadır.


Monaco hic yabancı değilmişsiniz gibi hissetiren sıcak bir ev sahibi edasıyla karsılar sizi. Yamaçlardaki evlerin güzelliği eski ve yeninin armonisi, aşagidaki koyda denizle Monte Carlo yat limaninda demirli teknelerle bütünleştiğinde görsel bir şölene dönüşür.
Monaco Ville tepeden bu güzelliğe seyircidir yine tüm sadeliği ve sessizliği ile özellikle yaz aylarında  günde yüzlerce turist ağırlarken bile.
Bu sokaklarda dolaşırken, parke taşlarda duvarlarda gizli kalmıs hüznü de hissedersiniz.

Neden mi? Monaco’yu anlatırken prens ve prenseslerinden bahsetmemek imkansız.
 1297 yilinda François Grimaldi ile kurulan krallık bugünlere kadar Grimaldi ailesi tarafından yönetilmiş bir çok kez istilalara ve işgallere uğramıştır, yönetim şekli olarak Fransa 'nin anayasal hükümlerine uymak zorunda bırakılan Monaco ülkeyi yöneten Grimaldi Hanedanlığı'nın 1918 yılında Fransa ile yaptığı bir anlaşma uyarınca hanedanlığı temsil edecek bir veliaht olmaması durumunda, prenslik 'özerk bir devlet' olarak Fransa'ya bağlanacaktır. Bu nedenle hanedanlığı temsil eden prensin muhakkak çocuk sahibi olması gerekir.

Grimaldi ailesi oldukça geniş ve çok kolları olan Cenevizli soylu bir aile.
Prens III. Rainier “Rainier Louis Henri Maxence Bertrand Grimaldi1949-2005 yılları arasında görev yapmış 31. Monako Prensi. Polignac kontu Prens Pierre'le Monako prensi II. Louis'in kızı Prenses Charlotte'un oğludur. İngiltere'de, İsviçre'de ve Fransa'daki Montpellier Üniversitesi'nde öğrenim görmüş, II. Dünya Savaşı sırasında Fransız ordusunda görev yapmış, savaştan sonra Paris Üniversitesi'ne devam etmiş. 1944'te annesinin taht üzerindeki haklarından feragat etmesi üzerine, dedesi II. Louis'nin ölümünden az önce, 5 Mayıs 1949'da tahta çıkmıştır.

Musée océanographique de Monaco
III. Rainier prensliği döneminde kadınlara oy hakkını kabul edip ülkede idam cezasını kaldırmıştır. 56 yıl başında olduğu Monaco Prensliği’ni bir kumarhane merkezi olmaktan çıkarıp gelir vergisi ödenmediği için milyarderlerin cenneti haline dönüştürmüştür. 1993 yılında Monaco Birleşmiş Milletlere üye olmuştur..

Monaco Sarayı
Prens III. Rainier19 Nisan 1956'da Akademi Ödülü sahibi ABD'li ünlü sinema yıldızı Grace Kelly ile evleniyor. Grace Kelly ve Prens Rainer'in muhteşem düğünleri bir masala dönüşüyor. Dünya, bu muhteşem düğünü konuşuyordu. Töreni TV’lerden tam 30 milyon kişi izliyor ki, bu o zamanlar için bir dünya rekoru sayılabilirdi.
Caroline (1957), Albert (1958) ve Stephanie (1965) adında üç çocuğu oluyor. Artık Monaco nun korkuları sona ermiş, taht kurtulmuştur.

Grace Kelly'nin şöhreti bir anda bu küçük ülkeyi Amerikalı zenginlerin uğrak yeri haline getiriyor. Dev kumarhaneler  modernleşmeyi  de beraberinde getiriyordu. Monaco son sürat yenileniyordu populerliği okadar çok arttıki, kısa bir sürede ülke adeta en zenginler arasına girdi 

Casino Monte Carlo
Evlilik hayatlarında bir çok sosyal görevlerde bulunan Prenses Grace Kelly vakiflar kurarak sadece Monaco da degil Avrupa da da ses getirmişti.
Kelly’nin14 Eylül 1982 tarihinde kızı Stephanie ile gecirdigi trajik bir trafik kazası sonucu 52 yaşında hayatını kaybetmesiyle ülke yasa bürünüyor.
Görülmemiş bir cenaze töreni ile son yolculuğuna uğurlanan güzel prenses in arkasından yürürken eşi Prens Rainer'in göz yaşlarıtüm dünyayıağlatmıstı.

Prenses Caroline, “Caroline Louise Marguerite Grimaldi”. ilk evliliğini 22 yaşındayken kendisinden 17 yaş büyük Fransız iş adamı Phillippe Junot ile gerçekleştirdi. İki yıl sonra boşandı. Ardından da Stefano Casiraghi ile evlendi. Andrea, Charlotte ve Pierre isimli çocuklarıyla mutlu bir evliliği olan Caroline, 1990 yılında tekne kazasında eşi Casiraghi'yi kaybetti. Prenses Caroline, son olarak da Hannover Prensi Ernst August ile 1999 yılında evlenerek, Hannover Prensesi ünvanını aldı. Bu evliliğinden de Alexandra isminde bir kızı doğdu. Prenses Caroline, UNESCO iyi niyet elçisi ve Prenses Grace Vakfı'nın yöneticisi olarak yardım faaliyetlerinde bulunuyor.

Prens Albert, “Albert Alexandre Louis Pierre Grimaldi “. 1997'den itibaren Monte Carlo'nun idaresini fiilen üstlenen Prens Albert, annesiyle babası ve kız kardeşlerinin ihtişamlı yaşamları yanında utangaç yapısı nedeniyle daha sakin bir hayat sürdü. Futbol ve ralliye olan tutkusuyla tanındı. Monaco'nun pırıltılı gecelerinde hep güzel kadınlarla birlikte görüldü.Tüm sosyetik yaşamına ve etrafında dönen ünlü manken ve sinema oyuncularına rağmen, ciddi bir insan olduğu için Monaco Prensliği'ni başarılı bir iş adamı gibi yönetti. Monte Carlo'nun sadece casinoları ve kız kardeşlerinin maceraları ile anılmasından öte uluslararası bir profile sahip olması için çalışan Prens Albert, ülkesinin 2004 yılında Avrupa Konseyi'ne girmesini de sağladı. Babasının rahatsızlanıp hastaneye kaldırılmasının ardından 31 Mart 2005 tarihinde Monaco Hanedanı tarafından yapılan bir açıklamayla babasının tüm yetkilerini üzerine devralmıştır.  6 Nisan 2005'te ise Prens III. Rainier'in ölümüyle birlikte resmen Monaco Prensi ilan edilmiş ve tahta çıkmıştır.

Prenses Stephanie “Stéphanie Marie Elisabeth Grimaldi” ağabeyi ve ablasının gölgesinde kalan Monaco Kraliyet Sarayı'nın mutsuz prensesi her zaman  yaşadığı sıra dışı aşkları ve uçarı hayatıyla gündeme geldi. Kendini kraliyet kurallarına hapsetmeyen güzel Prenses, ağabeyi Prens Albert ve ablası Prenses Caroline'nin aksine sıradan bir hayatı tercih etti. Ancak o çok istediği 'sıradan' hayat, ona mutluluk getirmedi. 1982'de annesi Grace Kelly ile bir araba kazası geçiren Stephanie, kazadan yaralı olarak kurtulmuş, ancak annesini kaybetmişti. Uzun süre boyunca, arabayı o zaman 17 yaşında olan Stephanie'nin kullandığı konuşulmuştu. Bu durum asla netleşmedi. Yasalar Stephanie'yi aklasa da, o bu talihsizliği hayatı boyunca yenemedi. Yaşadığı üç başarısız evlilik de ona mutluluk getirmedi. Evlendiği iki ayrı korumasından tek kazancı, üç çocuğu oldu. Ama yüzündeki hüzün hiç eskimedi.

 Rivayet odur ki, Grimaldi laneti 13’ncü yüzyıldan bu yana Monaco Prensliği’nin yakasını bırakmadı. O zamanlar Grimaldi ailesinden Prens 1’inci Rainier, Flaman bir kadınla birlikte olur, fakat başka bir kadınla evlenir. İşte büyücü olduğu iddia edilen bu kadın Grimaldileri ‘evlilikte asla mutluluğu bulamayın’ diye lanetler. 
 Nihayet 55 yıl sonra gelen bir gelin Monaco hanedanlığına özlenen hareketliliği getirir.
Prens Albert’in eş olarak Charlene’i seçmesinde, genç kadının Prensin annesi Hollywood’un unutulmazlarından Grace Kelly kadar zevk  ve stil sahibi oluşunun da etkisi olduğu konuşulur. Prens II. Albert Zimbabwe doğumlu eski Olimpiyat yüzücüsü 36 yaşındaki Charlene ile 2011 yılında evlenir.
Çift, düğünlerinin de Prens Rainer ve Grace Kelly’nin düğünü gibi halka  açık olmasını istemiş, bu nedenle de Monaco Sarayı’nın kapıları 4 bin kişinin  töreni izleyebilmesi için açık bırakılmıştı.


Monaco Prensesi Charlene, 10 Aralık 2014 tarihinde ikizleri Gabriella ve Jacques'ı dünyaya getirdi. Güney Fransa kıyısındaki zengin prensliğin tahtına, Prens II. Albert'in ardından, doğumda ikiz kız kardeşi Gabriella'dan iki dakika sonra dünyaya gelmiş olmakla birlikte, Prens Jacques geçecek.
Prens 2. Albert'in iki çocuğu daha var ancak bu çocuklar evlilik dışı ilişkiler sonucu dünyaya geldikleri için Monaco tahtında hak sahibi değiller.


Monaco’da gerçek bir Monacolu kabul edilebilmek için en az üç kuşak atalarınızın Monaco’da yaşıyor olması gerekir. Eğer gerçek bir Monacolu iseniz işsizlik, parasızlık gibi sorunlar size yasak. Eğer başarıp da işsiz kalmışsanız devlet size her ay 2000 Euro’luk gıda yardımı yapıyor, kalacak ev ve iş kurmak için işyeri ve kredi sağlıyor.


Cafe de Paris Monte Carlo