10 Şubat 2016 Çarşamba

Jambo Africa

Jambo Africa!


Bu  yazım çok farklı, deneyimi muhteşem bir bölge Afrikadan.
Kenya da yapmış olduğum Safari, bana inanılmaz bir haz verdi.

Belgesellerde izlediğimiz, Afrika nın vahşi doğasının inanılmaz dinginliğine ve uyumuna şahit olmak.
Hint Okyanusu'na kıyısı olan, TanzanyaUgandaEtiyopya ve Somali ile komşu bir doğu Afrika ülkesi Kenya’da..

Ağustos aylarında Tanzanya dan  “Büyük Göç” zamanı safari Afrika da yaşayabileceğiniz en unutulmaz tecrübelerden biridir. Sayıları milyonlara ulaşan antilop, zebra ve gazel sürülerinin Mara nehrinden geçişleri.. Ben o döneme denk gelemesem de, görmüş olduğum doğal güzellikler karşısında adeta büyülenmiş ve doğa ile bütünleşmiştim.
Afrika ya gitmeden önce unutmamanız gereken en önemli konulardan birisi aşı olmanız. Yolculuktan bir ay evvel sarıhumma aşısı olmanız ve sıtma tabletlerine başlamanız gerekiyor, yolculuğunuz süresince de bu tabletlere devam ediyorsunuz. Bu aşıları Karaköy de Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü ücretsiz olarak yapıyor ve uluslar arası aşı karnesi veriyor (10 yıl geçerli).

Sıtma’ya karşı ayrıca el ve ayak bileklerinize takacağınız tablet bileklikleri de öneririm, gezi boyunca sinkov, detan gibi sprayler ayrılmaz parçanız olacak.


Yolculuğumuz Sabiha Gökçen Havaalanından Dubai aktarmalı Kenya’nın başkenti Nairobi’den başladı.

Havaalanında bizi rehberimiz Ole Sitima karşıladı. Çok geçmeden rehber konusunda ne denli şanslı olduğumuzu anladık, Mara köyünden olan Ole sempatik, bilge ve duyarlı kişiliği ve engin tecrübesiyle bize kusursuz bir safari yaşattı. Buradan sana yine binlerce teşekkürler Ole!




Lake Nakuru
İlk safarimiz Nakuru Gölün de idi, havaalanından kısa bir süre sonra Lake Nakuru Milli Kampına ulaşmıştık.



Bizi ilk karşılayanlar Buffalolar oldu,  pelikanların pembeye boyadığı gölün etrafında yol almaya başladık, antilopların, gazellerin, zebraların arasında ilerliyorduk, 



ilk olarak antilop ve gazel farkını öğrendik, nesli tükenmekten kurtarılan beyaz gergedanları görünce heyecanımızı gizleyemez olduk, bir babun ailesi yanında durduk, baba etrafı gözlüyor, iki yavru babun birbirlerinin  bitlerini ayıklıyordu, işte tam görmek istediğim tablolardan biri buydu, içimi büyük bir keyif kapladı.





                                                          
Geceyi Sarova Lion Hill Game Lodge Nakuru da geçird
ik. Sabah gün doğmadan Masai Mara’ya doğru  hareket ediyorduk.










Masai Mara
Uçsuz bucaksız savanlarda saatler süren yolculuğumuz ardından, 5 büyükleri göreceğimiz Sarova Mara Game Campımıza yerleştik.
Odalarımız büyük tentelerden (çadırlardan) oluşuyordu,  kampın etrafı yırtıcılara karşı yüksek elektrikli tellerle çevriliydi. Çadırınızın önündeki veranda da  ya yavru bir ceylanı yada yavrusuyla bir sincabı dinlenirken görebiliyorsunuz her giriş çıkışınızda.
Öğlen yemeği molasından sonra, Mara savanlarındaki safarimize başlamıştık. Mara’da bu sefer Buffalolardan önce fillerdi bizi karşılayan, o dev cüsseleriyle örtüşmeyen narin ve nazik tavırlarıyla  5 kişilik bir aile geçti önümüzden.


 Orada öylece durduk, yavruların birbirleriyle oynayışlarına, çamur banyosu yapmalarına, otlanmalarına tanıklık ettik dakikalarca. İlerde kızgın bakışlarla buffalolar gözleriyle bizi takip ediyordu. Biri erkek biri dişi 2 tavus kuşu savanlarda yürüyüşte idi.

Arabayla ilerledikçe bizi hiç umursamayan antilopları, gazelleri ve zebraları ya yol kenarında oturmuş dinlenirken ya da otlarken görüyorduk.


Ole’nin dikkatini çook ilerlerde bir karartı çekti, yaklaştıkça bir çalı topluluğu kenarında uyuyan bir dişi aslana rastladık, yanında durduğumuzda arabanın sesiyle uyandı gerindi esnedi ve arabaya bile bakmadan çalıların arasında uyuyan erkek aslanın yanına saklandı.
Ole bize merak etmemiz gerektiğini ertesi sabah sadece aslan avına çıkacağımızı söylediğinde hepimizin gözleri ışıldadı. Safaride Lion Hill dedikleri, o gün gün doğmadan yola çıkıp savanlarda avlanan dişi aslanlara, birbirleriyle oynayan yavrulara uyumayan erkek aslanlara rastlamak amaç. Çünkü aslanlar sabah erken avlanıp karınlarını doyurduktan sonra bir çalı arkası bulup gün boyu uyuduklarından gündüz safarilerinde rastlamak çok zor oluyormuş.
Kampa döndüğümüzde, muhteşem doğa ile iç içe Afrika akasyaları altında dinlenip, akşam yemeğimizi yedikten sonra, yine gün doğmadan kalkacağımız için çadırlarımıza çekiliyoruz.
Çadırlarımız bir gölün etrafında sıralanmış, ahşap verandalar göle uzanıyor, çadırlarda gece 12 ye kadar elektrik var sonra tüm kampta elektrikler kesiliyor, her çadırın içinde fenerler var elektrik olmadığı zaman dışarı çıkmak ihtiyacı duyarsanız diye ki duymuyorsunuz gece 12 olmadan çoktan uyumuş oluyorsunuz, kampın içinde yürüme yollarını otların içindeki minicik lambalar belirliyor.

Çadırlarımızda tüm gün sinek tabletleri takılı olsa da gece 12 den sonra işe yaramayacağı için çadıra girer girmez cibinliğin içini dışını banyoyu bolca detanlıyorsunuz sıtma korkusundan. Afrika da aslandan kaplandan değil sıtma olmaktan korkuyorsunuz bir tek..



Çadırımızın fermuarını çektiğimizde hiçbir kilit olmadığını farkediyoruz. Ne yani Mara savanlarında elektrikli tellerle çevrili kampımızın koca arazisinin içinde uyurken kilidimiz yok mu diye önce biraz tedirgin oluyoruz, bunca kişi böyle yattığına göre diye düşünüp fazla hayıflanmıyoruz.

O sırada çadırımıza gelmeden wifi şifremizi almadığımızı farkediyoruz, gecenin karanlığında tek başına resepsiyona giden o kadar yolu korkmadan gidebilir miyim diye düşünürken çadırdan çıkıyorum, çadırdan çıkar çıkmaz koca bir karartı görüyorum, omuzunda tüfek bana “jambo” diyor, bir çırpıda resepsiyona gittiğimi söyleyip yanından uzaklaşıyorum. Meğer bütün gece çadırları koruyan rangerlar (korucu) varmış ve sabah gün doğmadan safari için çadırlarınızın kapısını çalıp “jambo” diye seslenerek sizi uyandırıyorlar, içerden “jambo” diyene kadar kapıdan uzaklaşmıyorlar.
Evet böylelikle “jambo”nun  Afrikada “merhaba” demek olduğunu öğreniyorduk.
Afrika da en çok söylenen bir cümlede “hakuna matata” “dert etme” anlamında, Afrikalılar o kadar fakirlikte o kadar mutlu ve güleryüzlüler  ki gıpta etmekten kendimi alamadım.


O gece, bütün gece yağmur yağdı.. Koskoca arazide bir çadırın içinde üzerimize bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor, uzaklardan fillerin sesleri geliyordu, hem yağmurun keyfini çıkarıyor, toprağın kokusunu içime çekiyor hem de yavru filleri düşünmekten kendimi alamıyordum..
Ertesi günkü aslan avı çok keyifli geçiyordu, yine Ole’nin keskin gözleri ve içgüdüleriyle çok kısa bir süre sonra kendimizi 2 anne ve 6 yavru arslan yanında buluyorduk. Öğreniyorduk ki tüm dişi aslanlar tüm yavrulara annelik yapıyormuş. Kimi yavrular sağda solda başı boş dolaşırken kimileri annelerinin yanında uyuyor, mahmur gözlerle bize bakıyor ve tekrar dalıyorlardı.


Anneler arada pozisyon değiştiriyor bizlerle hiç ilgilenmiyorlardı.  Anlaşılan onlar çok erken saatlerde avlanmış, karınları doymuş, hepsi sabah keyfi yapıyordu. Zaten avlanmak safaride görmek istemediğim bir manzaraydı, şükür görmedim. 

Aslanlar ortalarda görünmekten hoşlanmadıkları için hep çalı aralarına saklanıyor ve safaride aslan görmek için uçsuz bucaksız savanlarda çalılık arayıp çalıların arasında da aslan aramanız gerekiyor, bu arada savanlarda ilerlerken tek tük gözüken ağaçların dallarına uzanmış leopar arıyorsunuz koskoca ovada. Gidenleriniz bilirler, gitmeyenler için söylüyorum o kadar keyifli ki!..
Öğlen yemek ve dinlenmek için kampa dönüyor, akşam yine safariye çıkıyorduk, amacımız kaplan ve çıta görmek iken dişiyle birlikte dinlenen bir erkek aslana rastlıyorduk. Jeepin penceresine bir kol mesafesi uzaklığında uyuyordu, fotoğrafını çekmek için pencereyi açtığımda kafasını kaldırdı göz göze geldik ayağa kalktı pencereyi nasıl kapadığımı hatırlamıyorum kükredi ve çalıların arasına doğru yürüdü. O zaman çok üzüldüm, kafeslerin ardında yada parklarda  değil doğal ortamda yaşamalarına rağmen artık avlanmaları yasak olsa da bizler yüzünden huzurları yoktu.

Diğer hayvanların pek umursadıkları yok, zaten artık safari jeeplerini de doğadan bir parça olarak algılıyorlarmış, ama ahh özgür ruhlu kedigiller, o çıplak arazide bile kendilerini çok iyi kamufle etmesini biliyorlar, o yüzden 5 büyüklerden leopara, yalnız yaşayan ve sayıları zaten çok azalmış güzel yırtıcıya rastlayamadık. 


Safari nin 5 büyüklerini saymak gerekirse aslan, fil, gergedan, bufalo ve leopar diye sıralıyoruz.
Yabani hayatın zenginliği, sunduğu çeşitliliğin inanılmazlığıyla,  zürafadan zebraya, kartaldan akbabaya, antiloptan gazele, yaban domuzundan buffaloya , bizondan gergedana tüm vahşi doğa büyük bir ahenkle her yeni gün gözlerimizin önüne seriliyordu.





Masai Kabilesi
Masai köyünü ziyaret etmek Doğu Afrika safarilerinin vazgeçilmezlerinden. 


Masailer Kenya ile Tanzanya’da yaşayan yüzlerce kabile arasında doğallığını en fazla koruyanlar.





Çobanlık ile geçiniyorlar. Ağaç dalları, toprak, tezek ve otlarla yaptıkları iptidai evlerde oturuyorlar.













Kendilerine özgü dansları ve kırmızı kıyafetleriyle köyün girişinde sizleri karşılıyorlar, bir tezek öbeğinden geçerek köyün içine giriliyor, meydana sizin için Pazar kuruyorlar hediyelik eşya satıyorlar tezekler içinde yalınayak gezen çocuklar etrafınızı sarıyor, hepsi birbirinden güzel.





Kabilenin reisi ebesi ve doktoruyla tanışıyoruz. Elinizdeki cep telefonları ilgilerini çekiyor, fotoğraf çekmek için birbirleriyle yarışıyorlar. El ele tutuşup Masai dansı yapıyoruz, çocuklara şeker dağıtıyoruz, el sallayarak bizi uğurluyorlar..





Safari de olağanüstü bir diğer tecrübemizde o akşam ki yemeğimiz oluyor..
Açık havada uçsuz bucaksız savanlara, doğanın içine kurulan sofralarda el fenerlerinin ışığında Ole’nin safari hikayelerinin eşliğinde şaraplarımızı yudumlarken güneşi batırıp, mehtabın aydınlığında tüfekli rangerların çemberi altında yanan ateşin etrafında Masailerle yaptığımız dans unutulmazdı.




Lake Naivasha & Crescent Island
Safari de bir başka durağımız Lake Naivasha oluyor, başkent Nairobi’ye sadece 1,5 saat uzaklıkta.
Naivasha, Nairobi"den gelinerek günübirlik gezilebilecek kadar yakın. Ancak ben buranın tadını çıkarabilmemiz için en az bir gece kalmanızı tavsiye ediyorum.
Naivasha’nın en büyük özelliği dünyanın sayılı kuş cennetlerinden biri olması. Naisvasha’nın gölünde ve çevresinde yılın herhangi bir mevsiminde 400 civarında farklı kuş türü görmek mümkün. Ayrıca, onlarca su aygırına da ev sahipliği yapıyor.
Afrika"nın çoğu yerinde uzaktan görmekle yetineceğiniz su aygırlarına, Naivasha Gölü"nde neredeyse dokunacak kadar yaklaşıp onların, doğal yaşamlarına ve oyunlarına tanıklık etme şansı elde ediyorsunuz.
Öğle yemeğimizi Lake Naivasha Country Club de yiyoruz.


Muhteşem bahçesinde çiçekler ve kuşlar arasında yürüyüş yaparken bulutlar o kadar alçak ki, sanki tepenize değiyor.








İskeleden tekne kiralıyoruz, gölü biraz dolaştıktan sonra Crescent Adasını ziyaret ediyoruz. Crescent Adası, Naivasha Gölünün doğu tarafında bulunan özel bir vahşi yaşam koruma alanıdır. Ada, volkanik bir kraterden oluşmuş.
















Pek çok hayvanı görme şansınızın olacağı bu gezide Crescent Adasında yürüyüş safarisi yapıyoruz. Yırtıcı hayvanların olmadığı bu Yürüyüş Safarisinde zürafa, buffalo, antilop, zebra ve maymun görmek mümkün. Benim en çok etkilendiğim zebraların arasında oturup zürafaların etrafımda dalgalanarak yürüyüşlerine şahit olmaktı.













Safarimizin son gecesinde Nairobi de kalıyoruz, Nairobi’de akşam yemeğimizi şehrin en meşhur restoranlarından biri olan Carnivore Restorant’ta alıyoruz. Carnivore Restorant, mangalda ızgara olarak pişirilmiş av etleri ile ünlüdür.



 Sığır, koyun ve tavuk etinin yanında devekuşu, timsah gibi av hayvanlarını da  tatma şansı buluyoruz. Geniş bir bahçede, yerel müzik ve dans Showları eşliğinde peş peşe servis edilen değişik et ürünlerinin tadı damağımızda ertesi sabah Nairobi den ayrılmak üzere Saravo Stanley ‘e otelimize dönüyoruz.

Ruhum Kenya’da Kaldı
















2 yorum: